Bir insanı anlamadan onu yargılamak kolaydır, enteresanlık değil. Ama ya anlamıyorsanız? Belki aynı dili konuşmuyorsunuzdur. Belki de karşınızdaki Mars’tan değil, sadece sizin anlamayı reddettiğiniz bir dünyadan geliyordur. Bazen bir kişi, geri kalan herkesle anlaşamaz. Ama ya herkes herkesle anlaştığı için yanlış doğru kabul ediliyorsa gerçekte? O bir kişi doğruysa, bu onun mu yoksa herkesin mi sorunudur yoksa sadece enteresan mı? Bunu kim ölçecek? Kalabalık mı haklıyı belirler, yoksa hakikat yalnız kalmayı mı gerektirir? “Empati” kelimesi her yerde dolaşırken, aslında kimse kimsenin hikâyesini gerçekten dinlemiyor.  Bu yazıda, hiçbir yere ait hissetmeyen, kimseye tam anlamıyla anlatılamamış, bir o kadar da derin bir varlığı anlatıyor. Ne tanıdık, ne yabancı. Ne sıradan ne tuhaf. Belki herkesin biraz içinde olan ama çoğunun fark etmediği bir hâl. İsmi bile, yok aslında. Sadece Enteresan…

İşte şimdi anlatacağım Enteresan adam, bu “anlaşılamamayı kabul etme” hâlini çocuk yaşta öğrenmiş, genç yaşta isyan etmiş, yetişkinliğinde formüle etmeye çalışmış, sonra da plazma olmuş… Seviyeler değiştikçe, yaş aldıkça fiziği değişmiş belki, ama özü hep aynı kalmış. Hanginizin içinde özünüz hala aynı, doğrularınız hala doğru… Gelin şimdi, bu enteresan adamı parça parça tanıyalım. Önce o çocuğa gidelim: Yalnız, sessiz ama içi cıvıl cıvıl legolarla, puzzlelarla dolu bir odaya…

Enteresan Adam – Çocuk Hali

Enteresan adamın hikâyesi, sessizliğin en gürültülü olduğu yerde başlar: çocuklukta. Henüz ne kaybettiğini bile bilmeden eksik büyüyen bir ruhta… Sevgiye dair bilgisi, reklam aralarında dönen mutlu aile tablolarından ibaret. Oysa onun evi, ne o tabloları çizecek fırçaya sahipti, ne de bir duvarı vardı boyanacak kadar güvenli.

Sizlerin filmlerde izleyip de gözyaşı döktüğü sahneleri, o çocuk 4K kalitesinde, gerçek hayatta deneyimledi. Aile içinde kadına şiddeti gördü. Çocukların susturulmasını, annelerin yok sayılmasını… Büyük kavgaları, gözyaşlarını, hatta ölüm… – bazen kendi odasının hemen dışında – duymak zorunda kaldı. Ve o bunu anlayacak yaşta değildi. Ama hissedecek kadar çocuktu.

İşte tam da bu yüzden, o kırık yapboz parçalarının arasında bir şey inşa etti. Kendi dünyasını. Duvarları legolardan, çatısı hayal gücünden. Dış dünya onu ötekileştirdikçe, o kendi içinde yepyeni bir evren yarattı. O evrende anneler komşuydu, arkadaşlar hayaliydi, oyunlar ise gelecek planıydı. Çünkü ağlamakla geçmeyen yalnızlığı, ancak geleceği tasarlayarak iyileştirebiliyordu.

Enteresan adamın çocuk hali; eksiklikten varlık çıkaran bir dehaydı. Belki bir yetişkin için anlamsızdı bu dünya ama onun için orası gerçekti. Bir gün sevilmenin mümkün olduğu bir gelecek vardı o dünyada. Ve o gün için plan yapmaya başlamıştı bile.

Küçük bir çocuk karanlık bir odada legolarla ev kuruyor, camdan pencereden ışık sızıyor; gözlerinde hem korku hem umut – Enteresan Adam'ın çocuk hali.
Enteresan Adam – Çocuk Hali: Oyun değil, hayatta kalma… Legolardan kurduğu evrenin mimarı.

Bir Çocuğun Gerçeği: Oyun Değil Hayatta Kalma

Çocukların ne yapması gerekir? Koşması, oynaması, düşüp dizini kanatıp ağlaması… Sonra kalkıp yeniden koşması. Ama enteresan adamın çocukluğu bu senaryoya hiç uğramadı. Onun dünyasında oyun değil, hayatta kalma vardı. O yaşta bir çocuğun sormaması gereken sorularla büyüdü: “Bu gece evde kavga çıkar mı?”, “Komşunun çocuğu bu kez kurtuldu mu?”, “Silah sesi miydi o?”

Yaşadığı semtte 25 yaşını görmek başarıydı. Dilek değil, istisnaydı. Uyuşturucu, çete hesaplaşmaları, sırra kadem basmalar… Her gün birini eksilten bir mahalle matematiğiyle yaşanıyordu hayat. Dışarı çıkmak cesaret isterdi; çünkü sokakta ölüm, evdeyse sessiz şiddet beklerdi.

Ama evin içi dışarıdan farklı değildi. Dış kapı kapanınca huzur değil, daha organize bir kaos başlardı. Sözde güvenli alan, aslında başka bir savaş alanıydı. Bu yüzden enteresan adam dışarıda tehlikeden, içeride ise sevgisizlikten saklandı. Ve bu saklanış, onu içe dönük bir mühendis yaptı; hayal mühendisliği…

Enteresan Adam – Delikanlı Hali

Enteresan adam büyüdü. Ama bu büyümek, yaş almak değil; öfkeyle, suskunlukla, bastırılmış adalet arzularıyla kabarmaktı. İçindeki enerji artık legolarla kurulacak evlerin ötesindeydi. Şimdi o enerjiyi bir yere kanalize etmesi gerekiyordu. Doğru yere yönlendirirse hayat verecek, yanlış yere savrulursa yakıp kül edecekti.

Onun gençliği, kelimenin tam anlamıyla sıcaklık gibiydi. Yakınlaştıkça etkisini artıran, temassız da ısıtan ama kontrolsüz olursa fırtınaya dönen… Adalet takıntısı, çocukken izlediği o sahnelerin travmatik mirasıydı. Kadına el kalkmasın, çocuklar susmasın, güçlünün değil haklının sesi çıksın… Bu yüzden o, hiçbir kavgadan kaçmadı. Haksızlığa uğrayan biri varsa, tanısın tanımasın, onun yanında oldu. Yumruğu değil, yüreği konuşuyordu ama bazen yumruk kadar sert çıkıyordu sesi.

Enteresan adamın bu hali, artık kendi dışındaki bir dünya için savaşan, sadece kendini değil, herkesin içindeki çocuğu korumaya çalışan bir karaktere dönüşmüştü. Ama hâlâ kontrolsüzdü. Çünkü sıcaklık hâlâ yönsüzdü.

Genç bir adam elleri yumruk olmuş şekilde sokakta duruyor; gözlerinde öfke, arkasında yanan şehir silueti – Enteresan Adam'ın delikanlı hali.
Enteresan Adam – Delikanlı Hali: Isıtır mı, yakar mı? Adaletin gölgesinde büyüyen bir ateş…

Isıtmak mı Yakmak mı?

Enerji nötr değildir. Doğru yere yönelirse şifa, yanlış yerde ise yıkım olur. Enteresan adamın delikanlı hali tam bu ikilemin arasında yaşadı. İçindeki adalet arzusu öyle büyüktü ki, bazen kime karşı savaştığını bile unuttu. Sisteme mi karşıydı, kendine mi, geçmişine mi? Net değildi. Ama hissi kesindi.

Sokakta adalet ararken, içinden bir ses hâlâ o çocuğu susturmuyordu. O ses diyordu ki: “Kimseye dokunmasınlar.” Ama bunun bedeli bazen çok sert oluyordu. Çünkü bazı savaşlar sadece dışarıda değil, içeride de veriliyordu. Ve içerideki savaş, dışarıdaki kadar yıkıcıydı.

Enteresan Adam – Yetişkin Hali

Enteresan adam artık büyüdü. Ama bu büyümek, öfkeyi bastırmak değil, yönlendirmek demekti. Çocukken kurduğu hayalleri, delikanlıyken korumaya çalıştığı adaletle harmanlayıp artık bir sistem kurmaya çalışıyordu. Evet, sistem. Çünkü o artık mühendis. Ve mühendisler hayal kurmaz, plan yapar. Riskleri hesaplar. Olasılıkları değerlendirir. Ama insanın içindeki kırılgan çocukla, patlamaya hazır delikanlıyla bu hiç kolay değil.

Enteresan adamın bu hali, kütle gibi… Ne kadar yoğun olursa, çevresindeki çekim gücü o kadar artıyor. Sözleri, davranışları, hatta suskunluğu bile etki yaratıyor. Patlamalar dışarıda yaşanırken, içeride derin bir yoğunluk hâkim. Hatta o kadar yoğun ki, bazen içine çökmemek için çabalıyor. Kara delik gibi: Çekiyor ama yutmuyor. Çünkü hâlâ içinde o beyazlık var, hâlâ sıcak. Hâlâ insan.

Bu dönem, onun artık sadece kendisini değil, çevresini de dönüştürmeye çalıştığı bir dönem. Ama büyük çekim alanları, büyük sorumluluklar getirir. Herkes onun etrafında dönüyor, ama o hâlâ merkezde yalnız. Çünkü yoğunluk bazen sadece ağırlık değil, anlaşılmamanın yüküdür.

Geniş bir ofis ya da galaksi merkezinde ayakta duran adam; etrafında dönen figürler, adamın yüzü kısmen ışıkta – Enteresan Adam'ın yetişkin hali.
Enteresan Adam – Yetişkin Hali: Herkes ona dönüyor, ama o hâlâ merkezde yalnız…

Merkezde Olmak: Görünmeyen Baskı

Çevresi “güçlü adam” diyor ona. “Toparlayıcı, çözümcü, akılcı…” Ama kimse onun da bazen kırıldığını, yorulduğunu, içine çöktüğünü görmüyor. Çünkü o merkezde. Ve merkezde olmak, görünmeyen bir baskıyı da beraberinde getiriyor.

Enteresan adamın bu hali, en çok da bu yüzden enteresan. Çünkü çocukken anlam aradı, gençken savaş açtı, şimdi ise çözüm üretmeye çalışıyor. Ama bazen o kadar yoğun ki, kendini anlatmaya dili varmıyor. Çünkü anlatmak, çözülmek demek onun için. Ve o hâlâ çözülmeden çözüm üretmeye çalışıyor.

Sadece ENTERESAN–Plazma Hali

Ve artık “Enteresan adam” değil, sadece Enteresan… Çünkü bu noktada insan hâlini, yaş grubunu, kişilik tiplerini aştı. Çocukluğu içinde taşıyor, gençliği hafızasında, yetişkinliği reflekslerinde… Ama şimdi hepsini sentezlemiş bir bilinçte duruyor. Bir element değil, bir hâl. Bir plazma.

Enteresan artık güneş gibidir. Aydınlatır. Uzakta durursan yoluna ışık olur. Yaklaşırsan seni ısıtır. Ama fazla yaklaşırsan yakabilir. Çünkü bu plazmanın doğası budur: İçten yanmalı bir bilinç. Ne sadece sıcak, ne sadece yoğun… Hepsi bir arada. Ve bu yüzden dönüşümün ta kendisi.

Güneş benzeri bir ışık küresi; ortasında insan silueti, çevresinde yörüngede dönen küçük figürler – Sadece Enteresan’ın plazma hali.
Sadece Enteresan – Plazma Hali: Ne yakar ne söner. Yaklaşan dönüşür, uzaklaşan hızlanır…

Işık Olmak: Yakarak Aydınlatmak

Bazen anlatmak çözülmek demektir. Ve bazıları çözülmeden çözüm üretir, bazıları da sadece üretir. Çoğunlukla Kaos… Enteresan kimseyle tartışmaz mesela. Çünkü bilir ki haklı olmak değil, anlamlı olmak önemlidir. O şimdi sadece varlığıyla var olma gayretinde. Beyaz rengiyle, çekim gücüyle, ısısıyla, ritmiyle… Onun yörüngesine giren biri ya çok şey öğrenir ya da ışığın fazlasıyla gözleri kamaşır. Ama kimse ona temas etmeden aynı kalamaz. Kelebeğin mum ile olan aşkı gibidir aslında temelde.

O seni zorla içine çekmez. Ama çekim alanı öyledir ki, eğer içindeysen, sana anlamlı bir merkez sunar. Eğer uzaklaşmak istersen yerçekimsel sapan gibi, seni hızlandırarak gönderir. Ve bu, onun en ilginç gücüdür: Hem tutar, hem bırakır. Çünkü ışığın doğası budur. Yakmadan ısıtmak zor, ama yakarak ve yanarak öğreten bir varlık olmak…

İşte bu, sadece Enteresan‘a özgüdür…

Kozmik arka plan önünde durup gözleriyle ışık saçan insan silueti; etrafında belirsiz formlar, merkezde “Enteresan” – Enteresan konsept görseli.
Sadece Enteresan: Herkesin ve herşeyin hâli vardır, onun ise bir hakikati…