“Bir Fikrin mi Var?” sahnesine heyecanla çıktı. Elinde prototip yoktu. Sunum deneyimi kazanmamıştı hiç. Çünkü bu ilkti hem de kameralar karşısında. Cümleleri dağıldı, sesi titredi. Ağzı kurudu, konuşamadı. Sahneye yalnız çıktı, ama oradan bir yolculuğa başladı. O gün ne kaybettigini değil, neye başladığını kimse anlamadı.
12 yıl boyunca durmadı. Düştü, kalktı, unuttu, yeniden öğrendi. Bugün ona sadece Musa diyemez kimse. Çünkü o, bir kimlik yarattı: Göncü Musa Zeytun.
Yanında artık sadece fikir sahipleri yürümüyor. Yanına hayalperestleri alıyor. Fikirleri olan ama nereden başlayacağını bilmeyen binlerce genç, onunla birlikte yürüyor. Etrafında hayal kurmaktan korkmayan, öğrenmekten yorulmayan bir nesil yükseldi. Bireysel direnişini kolektif harekete dönüştürmeyi Bülent KAVAKLI ve Tümmiad ile öğrendi.
Dönüşümü asla bırakmadı.
1. Bir FİKRİN Mİ VAR? da Elenmek Bir Son Değil, Başlangıcın Tohumudur
2011 yılında sahneye yalnız çıktı. Elinde sunumu yoktu, ekibi yoktu, fikrini nasıl anlatacağını bile bilmiyordu. Işıklar üstüne düştüğünde, sesi titredi, kelimeler yerini bulamadı. Prototip istemişlerdi, oysa onun sadece hayali vardı. Ve o hayal, sahnenin ortasında görünmez kaldı. Jüri başını eğdi, seyirci başka hikâyelere yöneldi ama Musa vazgeçmedi. O sahneden indi, ama yola çıktı. Çünkü bazen alkış almak değil, adım atmak önemlidir.
İnsanlar o anı başarısızlık saydı. Bir Fikrin mi Var ? programında “Elenmiş” dediler. Oysa Musa, elenmedi. Musa orada tohum attı. O gün akşam eve döndüğünde üzülmedi mi? Elbette üzüldü. Ama ertesi sabah kendine şunu söyledi: “Bir daha çıkacağım o sahneye, ama bu kez hazırlıklı döneceğim.” Hazırlık için kitaplar aldı, sunum izledi, proje yazdı. Destek aramadı, kaynak üretti. Kimse onun ne yaptığını görmedi ama o her gün bir tuğla koydu. Çünkü Göncü olmanın yolu, önce kendinle yarışmaktan geçer.
O da oradan geçti ve geçerken elinde kalem değil, karakter taşıdı. Elenmek onu kırmadı, kalınlaştırdı. Şimdi o yalnız durmuyor; arkasında binlerce “ilk kez çıkan” gençle birlikte yürüyor. Onların heyecanını anlıyor, korkularını görüyor. 14 sene önce Bir FİKRİN Mİ VAR? programında ve içinden sadece tek bir cümle geçiyor: “Biliyorum, ben de oradaydım.”
Bir Fikrin mi Var ?, girişimcilik, motivasyon
2. Zamanla Değil, Adanmışlıkla Yazılmış 12 Yıl
Zaman geçer. Takvim yaprakları düşer. Yıllar birikir. Ama bir hayatı değiştiren şey sadece geçen zaman değildir. Musa Zeytun 12 yıl boyunca zamanı geçirmedi, ona anlam yükledi. Her günü aktif biçimde yaşadı. Sadece hayal kurmadı, hayali inşa etti. O gün sahneden indiğinde cebinde ödül yoktu ama kafasında bir plan vardı. O planı tek tek uygulamaya koydu. Yeri geldi hiç uyumadı, yeri geldi tüm haftayı tek bir sunuma ayırdı. Çünkü başarıya giden yol, sabırla değil, adanmışlıkla döşenir.
Bu süreçte yüzlerce şey yaptı ama hiçbirini gösteriş için yapmadı. İki üniversite bitirdi, üçüncüsüne gönüllü başladı. Şirketler kurdu, ekipler oluşturdu, kimisi battı, kimisi büyüdü. Üç motor kazası geçirdi ama hayalini hiç yaralamadı. Her düştüğünde önce yaralarını sardı, sonra kaldığı yerden devam etti. 8 farklı startup denedi, 900’den fazla yatırımcıyla görüştü. Defalarca sunum yaptı, yeniden denedi. Yanında biri yoktu ama Musa hep vardı. Kendi hikâyesinde başrolü kimseye vermedi. Çünkü Göncü, başkası tarafından yazılan bir senaryoya razı gelmez.
Bir Fikrin mi Var ? programından sonra bu 12 yıl boyunca Musa sadece bir girişimciye dönüşmedi. Bir rol modele, bir sistem kırıcıya, bir örnek yapıcıya dönüştü. Sadece prototip üretmedi, karakter de inşa etti. Kitap götürdü, yaşlılara destek verdi, köylere teknoloji taşıdı. “Ben de varım” demedi, “Sen de olabilirsin” dedi. Bu yüzden Göncü Musa’nın hikâyesi sadece rakamlarla anlatılamaz. 4449 gün değil, 4449 adanmışlık. 106.776 saat değil, 106.776 örnek davranış. Çünkü Göncü zamanı geçirmedi; o zamanı dönüştürdü.
3. Bir Değil, Üç Üniversite Bitti: Bilgiyle Donanmak
Bazı insanlar okul bitirir, bazıları kendini baştan inşa eder. Musa Zeytun ikisini birden yaptı. İki üniversiteyle yetinmedi, üçüncüye gönüllü olarak başladı. Çünkü onun için bilgi, sadece sınav geçmek için değil; insanı dönüştürmek için vardı. Her öğrendiği yeni kavramı hayatına entegre etti. Dersi geçmekle yetinmedi; o bilgiyi girişimlere, konuşmalara, gençlerin hikâyelerine taşıdı. Göncü olmak, öğrenmeyi bir görev gibi değil; bir yaşam biçimi gibi görmekti. Ve Musa bu biçimi benimsedi.
Sınıfta öğrendiklerini sahada test etti. Teknolojiyle ilgilendi ama sosyal faydayı merkezde tuttu. Girişimcilik okudu ama insanların derdini anlamadan tek bir fikir üretmedi. O yüzden öğrenmeye hep açık kaldı. Bir seminerde sadece not almadı, sonrasında sunumu analiz etti. Çünkü Musa için bilgi biriktikçe ağırlaşmazdı, aksine sorumluluk doğururdu. “Biliyorsan, anlatacaksın” dedi. Ve anlatmaya hiç ara vermedi.
Bugün gençlere konuşurken “başardım” demiyor. Nasıl öğrendiğini, hangi noktada yanıldığını ve neden yeniden denediğini anlatıyor. Üniversite kürsüsüne çıktığında hoca gibi konuşmuyor, abi gibi anlatıyor. Öğrenciyle göz hizasında iletişim kuruyor. “Ben sizin yerinizdeyken…” diye başlayan cümlelerle değil; “Hâlâ sizinleyim” diyerek yanlarında duruyor. Çünkü bilgi, insanın başına taç olmaz. Ancak paylaşılırsa ışık olur. Ve Musa o ışığı paylaşmayı seçti.
4. Tecrübe Acıyla Yoğruldu
Göncü sadece fikir üretmedi, onları işe dönüştürdü. Üç farklı şirket kurdu, hepsinde sıfırdan başladı. Ekip kurdu, kaynak yarattı, sorumluluk aldı. Patron gibi davranmadı, kurucu gibi davrandı. Sürekli öğrendi, yanıldı, yeniden denedi. Başarılı olduğunda şımarmadı, başarısız olduğunda dağılmadı. Girişimciliği masa başında değil, sahada yaşadı. Fikri ürüne, ürünü sürece, süreci hikâyeye dönüştürdü. Çünkü Göncü olmak, kağıt üzerinde değil, gerçek hayatın içinde pişmekti.
Tam bu süreçlerde üç motor kazası geçirdi. Kaza geçirdiği yolları unutmadı, aynı virajlarda başkaları düşmesin diye tabelalar dikti. Yaraları iyileşmeden yola devam etti. Çünkü acıyı kutsamadı ama yok da saymadı. Direksiyonu bırakmadı, yönünü kaybetmedi. Kazalar ona hayatın başka bir yüzünü gösterdi. Hızla değil, dikkatle ilerlemeyi öğretti. Ve her kalkışında bir şeyi daha net fark etti: Bu yol sadece onun değil, onunla yürüyen herkesin yoluydu.
Bugün gençlere şirket kurmaktan bahsederken sadece başarıları anlatmıyor. Neyi yanlış yaptığını, hangi kararın nelere mal olduğunu da paylaşıyor. Dürüstlükle konuşuyor, anlatıyor, rehberlik ediyor. “Kaza geçirmeyin” demiyor; “O virajda yavaşlayın” diyor. Çünkü gerçek liderlik, düşmemekle değil; düştüğünde ne yaptığınla belli olur. Göncü Musa Zeytun düşerken bile birilerine yön gösterdi. Kalkarken de elini uzattı. İşte bu yüzden artık sadece bir girişimci değil, bir örnek hâline geldi.
5. Yatırımcıya Sunum Yapmayı Bilmeyen, 900 Defa Sahneye Çıktı
Musa ilk sunumunda nereye bakacağını bilemedi. Elini cebine mi koymalıydı, slayta mı dönmeliydi, yoksa sahneden hemen inmeli miydi? Cümleler yarım kaldı, heyecan sesini bastırdı. Sunum dosyası tamamdı ama hikâye eksikti. O sunum bitince kimse alkışlamadı, yatırımcılar ilgisini kaybetti. Ama Musa orada durmadı. Sunumun sonunda kendine söz verdi: “Bir daha çıkacağım, daha iyisini yapacağım.” Ve gerçekten yaptı. Hem de bir değil, tam 900 defa.
Her sunumda öğrenmeli. Nerede durması gerektiğini, ne zaman susmasının daha etkili olduğunu fark etmeli. Bazen sadece bir bakıştan, bazen bir yutkunmadan neyin eksik kaldığını anlamalı. Teknik olarak gelişti ama asıl farkı iletişimde yarattı. Her sunumda karşısındakini değil, önce kendini ikna etti. Çünkü Göncü sunum yaparken sadece fikir anlatmaz, enerji aktarır. Bu büyük yetenek ve başardı. Slayttan ziyade göz teması kurdu, metinden çok inanç taşıdı.
Bugün gençler sunum yaparken Göncü Abi’lerinin yanına oturuyor. Beraber prova yapıyorlar. O genç daha konuşmaya başlamadan Musa not almaya başlıyor. “Sunum dediğin dosya değil, duruştur” diyor. Eksikleri düzeltmiyor, yol gösteriyor. Çünkü Göncü, hazır sunum vermez; hazır hissettirir. Musa 900 defa sahneye çıkarken kendini değil, yöntemi geliştirdi. Şimdi o sahneye her çıkan genç, arkasında sadece cesaret değil, Göncü’nün deneyimini de taşıyor.
6. Dünyaya Açılan Kapılar: Ödüllerle Gelen Onay
Göncü Musa hiçbir projeyi “ödül alayım” diye başlatmadı. Kâğıt üstünde değil, hayatın tam ortasında proje üretti. Erişilemeyen yere erişti, anlatılamayanı anlattı. Bu yüzden jüri ne kadar bakarsa baksın, onun projeleri önce insanın içine dokundu. Dünya çapında iki kez, ülke çapında üç kez ödül aldı. Ama hiçbir ödülü vitrine koymadı; hepsini birer sorumluluk belgesi gibi taşıdı.
Ödül töreninde kravat takmadı, sahneye ezberle çıkmadı. Tezahürat beklemedi, teşekkür konuşması uzatmadı. Onun derdi alkış değil, etkiydi. Bir plaket alırken aynı gün bir köy okuluna kitap gönderdi. Röportaj verirken aynı anda bir genç girişimcinin prototipine bütçe buldu. Çünkü Göncü olmak, sahnede durmak değil; sahneden indikten sonra da üretmeye devam etmektir. Her ödülün ardından yeniden başladı. “Oldu” demedi, “Daha iyi ne olabilir?” demek onun tarzı.
Bugün bir çocuk sosyal medyada onun adını görüyorsa, o ödülün yankısıdır. Bir üniversite öğrencisi “ben de yapabilirim” diyorsa, o ödül gerçek yerini bulmuştur. Hiçbir başarıyı sadece kendi hanesine yazmadı. Her ödülü çoğaltmaya çalıştı. Girişimcilik kulüplerinde o ödülleri anlatmadı, o süreçleri anlattı. “Ne aldım?” değil, “ne öğrendim?” dedi. Göncü, ödülle parlamaz; yaptığı işle yolu aydınlatır.
7. Haberlerde Değil, Kalplerde Yer Edinmek
Bugüne kadar beş farklı konuda haberi çıktı. Televizyon ekranlarında röportaj verdi, gazete manşetlerinde adı yer aldı. Ama hiçbirini “meşhur oldum” diye anlatmadı. Kameralara poz vermedi, spot ışığına tutunmadı. Çünkü Göncü olmak, görünür olmakla ilgili değil; iz bırakmakla ilgilidir. Derdi duyulmak değil ki, anlaşılmak. Mikrofonu tuttuğunda sesi değil, derdi büyüsün istedi. Kalabalıklar alkışladığında içinden şöyle geçirdi: “Beni değil, bu fikri duydular mı acaba?”
Medya onun hikâyesini çekti ama Musa her zaman başka bir hikâyenin peşinde koştu. Röportajdan çıktığında okula kitap götürdü, haber programından sonra genç girişimcilere sunum eğitimi verdi. Bir söyleşiden sonra bir yaşlıya alışveriş taşıdı. Çünkü vitrinde görünmekle sokakta görünmek aynı şey değildi. Haberlerde yer almak değerliydi ama kalplerde yer almak anlamlıydı. O yüzden o, “ben görünmeliyim” demedi; “mesele görünür olsun” dedi. Medya ilgisini Musa’ya değil, Musa’nın ilgilendiği şeylere çekti.
Bugün birçok insan onun haberini izledi ama çok daha fazlası onun dokunduğu hayata şahit oldu. Sadece haber izleyenler değil, onunla atölye yapan çocuklar, onun önerdiği kitapla ilham bulan gençler onu tanıdı. Bir gazeteci sorduğunda şu cevabı verdi: “Ben sahneyi sevdim ama sahneyi sadece kendim için değil, çıkamayanlar için kullanıyorum.” Çünkü Göncü olmak, görünürlüğünü bir başkasının sesi yapmak demektir.
8. Sağır Şef, Mobil Karnaval ve İlk Yazılım: İlkleri Başarmak
Zeytun sadece bir girişimci değil; aynı zamanda sınır tanımayan bir çözüm üreticisi oldu. “Yapılamaz” denilen yerde en önce o durdu. Sağır bireyler için özel bir şef yarışması hazırladı. Dünyada bir ilk oldu bu. Çünkü Musa duymayanların sesi olmaya çalışmadı, onlara sahne açtı. “Erişim” dediğimiz şeyin bir teknoloji değil, bir niyet meselesi olduğunu herkese gösterdi. O yarışmayı izleyen bir çocuk belki de ilk kez “Ben de yapabilirim” dedi. İşte Göncü’nün farkı tam da burada ortaya çıktı.
Yine dünyada ilk kez bir karnaval için resmi mobil oyun geliştirdi. Adana Portakal Çiçeği Karnavalı artık dijital bir forma kavuştu. Kültürel bir deneyimi dijitalleştirdi, herkese erişilebilir kıldı. Oyunu sadece kodlamadı, hikâyesini kurguladı, mizahını kattı. Çünkü oyun onun için sadece eğlence değil, aynı zamanda ifade biçimiydi. Her ekrana bir merak, her karaktere bir mesaj koydu. “Kod yazıyorsan; kalpten yaz” diyen bir adamdı. Yazılımı sadece üretim aracı değil, toplumsal dokunuş olarak gördü.
Erişilebilirlik üzerine yazdığı yazılım da dünyada bir ilk oldu. Engelli bireylerin dijital dünyaya adım atabilmesi için arayüzler, altyapılar ve çözümler geliştirdi. Bu onun için kariyer değil, sorumluluktu. “Onlar için değil, onlarla birlikte” üretti. Ekipler kurdu, dinledi, test ettirdi. Hiçbir çözümü masadan yazmadı. Hepsini sahadan topladı. Çünkü Göncü olmak, empatiyle kod yazmak, insanı merkeze almak demektir. Göncü de bunu hakkıyla yaptı.
9. Patentler, Drone Yarışmaları ve Yazıcılar
Zeytun sadece konuşmadı, üretti. Fikirlerini fikir olmaktan çıkardı, ürüne dönüştürdü. Gitti, malzeme aldı, prototip yaptı, yazılım yazdı. Kendi 3 boyutlu yazıcısını sıfırdan inşa etti. “Param yok” demedi, “malzeme topladım” dedi. Denedi, bozuldu, düzeltti, tekrar başa döndü. O yazıcıdan çıkan ilk parçayı eline aldığında şöyle düşündü: “Bu, bir fikrin elimde tuttuğum halidir.” Göncü olmak bazen kaynak beklemek değil, kaynak üretmek demektir. Ve Göncü tam da bunu yaptı. Fikrin mi Var öyleyse koş.
Sadece kendine üretmedi, başkalarına da alan açtı. Türkiye genelinde drone yarışmaları düzenledi. Gençleri teknolojinin içine çekmek için sadece anlatmadı, uçurdu. Takım kurmak isteyenlere motor gönderdi, sensör bulamayanlara adres yazdı. Bir çocuğun eline uzaktan kumanda tutuşturduğunda o çocuğun bakışları değişti. Bilgisayarda oyun oynayan gençleri bir anda oyun tasarlayan bireylere dönüştürdü. Çünkü Göncü için teknoloji vitrin değil, dönüşüm aracıydı. Ve o dönüşümü herkesin ulaşabileceği kadar erişilebilir kıldı.
Patent de aldı. Ama “bakın, benim belgeli icadım var” demedi. “Bu belge, bundan sonrasını birlikte üretelim” anlamına geldi. Tescille kendine paye biçmedi, sorumluluk yükledi. Paylaşılabilir hale getirdi, örnek olması için duyurdu. Patent dosyasını kapatıp rafına koymadı, onun üzerinden eğitim materyali üretti. Çünkü Göncü için inovasyon, sadece fikir değil; yaygınlaştıkça kıymetli hale gelen bir iyilikti. Göncü, üretirken sadece tasarlamaz; herkesin eline geçmesi için plan kurar.
10. Pandemide Alışveriş Taşıyan Bir Girişimci
Korona başladığında herkes evine kapandı. Kimi market siparişi verdi, kimi panikledi. Ama Musa, kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Yaşlıların alışveriş listelerini aldı, pazardan sebze seçti, marketten deterjan taşıdı. Paketleri sırtlandı, asansör yerine merdiveni kullandı, kapının önüne not bıraktı. “Bugün de geldim teyze” dedi. Ne reklam yaptı ne story attı. Çünkü Musa için yardım bir poz değil, tavsiyesiz bir duruştur. Göncü olmak bazen taşıyıcı olmak demektir, O da taşıdı.
Teknoloji girişimcisi olduğu hâlde uygulama geliştirmedi, çağrı merkezi kurmadı. Önce kendi yürüdü, sonra birkaç gönüllüyle sistem kurdu. Mahallede liste tuttu, ihtiyaç sahiplerini tek tek yazdı. Kimin ilacı eksik, kimin torunu yok, hepsini öğrendi. Yaşlılar onu “torunum” diye çağırdı, Göncü “sizden öğrendim” diye cevap verdi. Çünkü gerçek girişimcilik bazen fikir üretmek değil, eksik olan yere adım atmaktır. Göncü de o boşluğu uygulamayla değil, insan gibi doldurdu.
Pandemi geçip marketler normale dönünce Göncü bir süre daha kapıları çaldı. Alışveriş bitmişti ama sohbet bitmemişti. Çünkü mesele alışveriş değil, görülmekti. Musa yaşlıların elini sıkmadı, ama gözünün içine baktı. Yardımı ihtiyaçtan değil, insaniyetten doğurdu. Gençlere de söyledi: “Teknoloji üret ama önce insanı anla.” Pandemi sürecini sadece yazılım fırsatı olarak görmedi. Orada, sokakta, gerçek hayatın içinde bir yol yürüdü. Çünkü Göncü, sadece çözüm sunmaz; orada olur, birlikte taşır.
11. Konuşan Değil, Reaksiyon Bir Rehber
Zeytun 30’dan fazla online üniversite konuşması yaptı. 10’dan fazla kampüste sahne aldı, mikrofonu eline aldı, salonları doldurdu. Ama hiçbirinde sahneye çıkıp “Ben geldim, dinleyin” demedi. Gençlerle aynı göz hizasında durdu. Sözleri seçerken dikkat etti, cümleleri süslemek yerine sade tuttu. Çünkü Göncü için mesele etkileyici konuşmak değil; ihtiyaç duyulanı duyabilmektir. Konuşmaya başlamadan önce salondaki bakışları süzdü, beklentiyi anlamaya çalıştı. Kendisini anlatmadan önce onların ne yaşadığını öğrenmeye çalıştı.
Bir öğrenci sunum sonrası “Ben ne yapmalıyım?” diye sorduğunda, direkt cevap vermedi. “Sen ne yapmak istiyorsun?” diye geri sordu. Dinlemeden yön çizmedi. Yol göstermeden önce yolda yürüyenin duygusuna baktı. Çünkü her gencin hikâyesi farklıydı, her hayalin ihtiyacı başka. Kimine motivasyon gerekti, kimine yöntem. Kimisi sadece dinlenilmek istedi. Göncü bunu anladı. Göncü olmanın temelinde o vardı: “Önce duy, sonra harekete geç.” Her yeni buluşmada ilk reaksiyonu seçti.
Bugün gençler bir konuda tıkandığında sadece tavsiye için değil, dertleşmek için de Musa’ya ulaşıyor. Kimi sunum yollarını soruyor, kimi ekip kurmak için destek istiyor. Ama hepsi şunu biliyor: Göncü Musa laf olsun diye dinlemez. O, karşısındakini sadece bir girişimci adayı değil, bir potansiyel olarak görür. Cevap vermeye değil, birlikte düşünmeye odaklanır. Çünkü gerçek rehber, ne çok konuşan ne de çok bilen değil; en çok anlayandır. İşte O da, tam olarak bunu yapar.
12. Göncü Hareketi: Musa Değil, Artık “Göncü”
Zamanla insanlar ona sadece “Musa” demeyi bıraktı. Çünkü onun yaptığı işler, tek bir isimle anlatılamazdı. Musa bir kişiden fazlasına dönüştü; bir düşünceye, bir karakter biçimine, bir tavra. Artık sadece kendi hayalini kuran biri değil, başkalarının hayaline ortak olan biri hâline geldi. Ve sonra bir sabah sosyal medya hesabını açtı, biyografisine yeni bir kelime yazdı: “Göncü.” Bu bir sıfat değildi. Bu, bir duruştu. Onu tarif eden değil, taşıyan bir kimlikti.
“Göncü” kelimesiyle birlikte ne değişti dersen, en net cevap şu olur: Hiçbir şey eskisi gibi kalmadı. O andan sonra Musa artık sahneye birey olarak çıkmadı, temsilci olarak çıktı. Sahiplendiği her fikirde başkasına da yer açtı. “Ben yaptım” demedi, “biz başardık” dedi. Her projeye ortak aradı, her sorunu birlikte çözmeye çalıştı. Göncü olmak, yalnız başına parlamak değil; ışığını yanındakilerle paylaşmak demektir. Musa artık sadece bir girişimci değil, bir alan açıcı oldu.
Bugün “Göncü” kelimesi sadece bir insanı değil, bir kültürü temsil ediyor. Üniversite koridorlarında, atölyelerde, online gruplarda gençler birbirine şöyle diyor: “Sen de Göncü gibisin.” O artık bir referans noktası oldu. Hatalarını saklamayan, bilgisini saklamayan, emeğini yalnızca kendine saklamayan biri oldu. Ve bu duruş, tabela değil; yol işareti oldu. Çünkü gerçek dönüşüm isimle değil, izle olur. Musa Zeytun adını kenara koydu, “Göncü”yle binlerce hayale ortak oldu.
13. TÜMMİAD’la Güç Birliği: Artık Kimse Yalnız Değil
Göncü Musa yıllarca tek başına mücadele etti. Prototipi olmadan sahneye çıktı, sunum yapmayı bilmeden yatırımcı aradı. Kimseden destek almadı ama hiç kimseyi de yalnız bırakmadı. Bir gün düşündü: “Benim gibi binlerce genç aynı süreci yaşıyor, neden herkes kendi başına mücadele veriyor?” İşte o sorudan sonra harekete geçti. Yalnızlığın yerini birlikte üretmenin alacağı bir zemin aradı. Ve o zemini TÜMMİAD’da buldu. Birlikte yürüyebileceği, sadece başarıyı değil, sorumluluğu da paylaşabileceği bir yapı oluştu. Fikrin mi Var diyenlerin mutfağı burası.
TÜMMİAD’la birlikte artık gençler prototipsiz kalmıyor, sunum yapamayan sahneye çıkıyor. Girişimciler yalnız başına yol aramıyor; yanlarına bir Göncü, bir rehber, bir omuz buluyor. Proje yazmayı bilmeyen genç artık bilgisayar başında değil, fikir atölyesinde oturuyor. Kiminin mentora, kiminin moral desteğine, kiminin ekipmana ihtiyacı oluyor. Ve TÜMMİAD bu ihtiyaçları sadece tespit etmiyor, gideriyor. Çünkü bu birliktelik sadece destek değil; bir kültür değişimiyaratıyor. Rekabet değil, dayanışma temelini kuruyor.
Göncü artık şunu söylüyor: “Ben tek başıma başladım ama kimse tek başına devam etmesin.” TÜMMİAD çatısı altında bu sözü hayata geçiriyor. Gençler artık Musa’yı değil, kendi içlerindeki Göncü’yü keşfediyor. Kurumlar birer yapı değil; yürünecek yollar hâline geliyor. Ve sistem, eksik aramayı değil, tamamlamayı öğreniyor. Göncü’nün yalnız yürüyüşü bir toplu harekete dönüştü. Artık destek aramak değil; birlikte başarmak konuşuluyor. Ve bu, bir devrimdir.
Yalnızlıktan gelen biri, “yalnızlık bitmeli” dediğinde iş değişir.
14. Hayalini Gerçekleştiren Göncü, Hayal Kurana Yol Açıyor
Kendi hayalini gerçekleştirdi ama o noktada durmadı. Sahneye çıkıp alkış almadı, kulise geçip destek isteyenlerin yanına gitti. “Tamam, artık başardım” demedi. Çünkü Göncü olmak, varmakla değil; yol açmakla ilgiliydi. Onun için gerçek başarı, başkalarının yürüyebileceği bir yol bırakmaktı. Bu yüzden bugünkü en büyük gücü, kendi hikâyesi değil; dokunduğu hikâyeler oldu. Her yeni girişimcide bir kıvılcım aradı. Ve o kıvılcımları ateşe çevirmek için elindeki her şeyi sundu. Fikrin mi Var yolculuğu hiç bitmedi.
Bir fikri olan ama nereden başlayacağını bilmeyen genç Musa’yı buldu. “Benim aklımda bir şey var ama çevrem yok” diyen gence, Musa çevre oldu. “Sunum yapamıyorum” diyenin karşısına geçti, birlikte çalıştı. “Kimse inanmıyor” diyenin gözlerinin içine baktı ve “Ben inanıyorum” dedi. Çünkü o artık sadece kendini temsil etmiyordu. Onun adı, hayal kurmaya cesaret eden herkesin adına dönüşmüştü. Fikrin mi Var diye koştu insanlara. Onun geçmişi ilham, bugünü imkan, geleceği ise umut taşımaya başladı. Göncü olmak, işte bu zinciri kurmaktı.
Bugün binlerce genç onunla tanışmasa bile onun yolundan yürüyor. İlham verdiği her cümle, açtığı her kapı, sunduğu her destek bir başka hikâyeyi doğuruyor. Göncü Musa artık bir kişi değil, bir yön. Gençler ona baktığında “ben de yapabilirim” diyorsa, mesele bitmiştir. Çünkü mesele “Ben başardım” demek değil; “Sen de başarabilirsin” dedirtebilmektir. Ve Göncü bunu dedirtti. Gerçek liderlik, başarmak değil; başkalarını başlatmaktır. Ve Göncü bunu fazlasıyla yaptı.
Hayal kurmak bir cesaretse, o hayale yol açmak bir görevdir. Fikrin mi Var diyenlerin yanında.
15. Eğer Bir Fikrin Varsa, Artık Yalnız Değilsin
Bir gün, küçük bir fikrinle odanda oturabilirsin. Kafanda deli sorular dolaşabilir. “Bu fikir saçma mı?”, “Kimse beni ciddiye alır mı?”, “Sunum yapmayı bilmiyorum, prototipim de yok”… Belki ailen bile “önce okulunu bitir” der. Arkadaşların başka yollara gider, sen yalnız kalırsın. İşte tam o anda bilmen gereken tek bir şey var: Artık yalnız değilsin. Çünkü bir zamanlar o soruları tek başına soran biri var: Göncü Musa Zeytun. Ve o artık senin yanında.
Göncü Musa, bir fikirle yola çıktı ama arkasında bir ordu bıraktı. O ordu; hayal kurmaktan korkmayanlar, eksiklerini utanmadan gösterenler, yardımla büyümekten çekinmeyenlerden oluşuyor. Şimdi sen de o ordunun bir parçası olabilirsin. Prototipin yoksa dert etme; birlikte yaparsın. Sunum bilmiyorsan sorun değil; prova yapılır. Kimse inanmıyorsa üzülme; Göncü inanır. Çünkü artık yalnız yürüyen değil, birlikte düşünen bir hareket var. Ve bu hareketin adı, bir insanın soyadı değil; bir fikrin yol arkadaşıdır.
Bu yazının sonu yok, çünkü senin hikâyen yeni başlıyor. Bir fikrin varsa, artık kafanda tutma.
Paylaş, üret, sor, anlat.
Ve şunu unutma: Göncü Musa, o ilk sahneden eli boş indi ama kalbi dolu kalktı.
O dolulukla yıllarca yürüdü, şimdi senin elini uzatmanı bekliyor.
Bugün o bir kişi değil, binlerce fikrin destekçisi.
Ve eğer sen başlamak istiyorsan, bil ki yanında artık bir Göncü var. O yüzden soruyu yeniden sor: Bir fikrin mi var?
By BesaBesAi